Akide'nin sem'iyyât bölümündeki ahkâm ya ayet-i kerimeler ya da mutevatir hadislerle sabittir. Nüzûl-i İsa da bu mevzulardandır. Delillerinin hem vürûdu hem de delâleti kat'i olan bir konuda aklın arkasına sığınarak hüküm vermek, sem'iyâta ait daha pek çok hususun inkârına kapı açar. Zira Kelam İlmi'nde "belhüm adal" derekesindeki akılların idrak edemediği daha yığınla mevzu vardır. Güneş sistemini boşlukta tutan, dünyayı binlerce hususu bir araya getirerek yaşam merkezi kılan, bir et parçası olan dile konuşma hususiyeti veren, kemik ve et karışımı olan kulağa duyma sistemini koyan Allah Azze ve Celle Hz. İsa'yı (a.s.) bedeniyle huzuruna almaya, orada yaşatmaya, Kıyamet'in öncesinde tekrar dünyaya indirmeye elbette kadirdir.
"Eğer Hz. İsa (a.s.) yaşıyorsa nerededir, ne yer ne içer?" gibi sorunların temelinde, İslam'ı ideolocyaları esas alarak sorgulama denâeti vardır. Oysa İslam'la küfür, Batıyla Doğu iki zıt kutuptur ve hep öyle kalacaktır.
İki ana başlık altında mütalaa ettiğimiz Nüzûl-i İsa meselesi eserin ilk bölümünde ayetler bağlamında, İkinci bölümünde ise daha çok hadisler zaviyesinden tahlil edilmiştir.