Kelimeler, kırık kalplerin tutunduğu çiçekli dallar gibidir. Umutsuzluğun kuyusundan sıyırır kalpleri. Güneşler doğurur suskunluğun ufkundan. Sessizliğin çölüne şarap serinliği indirir. Bulut bulut kanatlandırır mahcup sevdaları. Şiirin evinde ağırlar dilsiz hasretleri. Sevinçli yağmurlarla okşar küskün ayrılıkların saçlarını.
Psikoterapist Dr. Senai Demirci, Kelimeler ve Kelebekler’i kırk yıllık yazı hayatının mahrem meyveleri olarak paylaşıyor. Kelimelerin ardı sıra kelebeklerin ardınca koştuğunu hatırlıyor. Dilsiz aşkların, loş odaların, kızıl ufukların, utangaç mesafelerin, kederli bakışların, kıyısız coşkuların başında uçuşan kelimelerin titrek kanatlarını avuçlarınıza bırakıyor. Sevinçli baharlara, mütebessim sabahlara, Rilke, Kafka, Mevlana, Goethe, Shakespeare, Tolstoy gibi sayısız kelime tutkunlarının refakatinde yürüyor ve macerasını şöyle anlatıyor:
“‘Oda’sına uğradığım, ‘göz göze’ geldiğim, ‘sır’ diye sakladığım, ‘düş’ diye yorumladığım, ‘taş’ diye avuçladığım, ‘yüz’ünde kendimi kaybettiğim, ‘el’inden tuttuğum, ‘ekmek’ diye tattığım, ‘yağmur’ bilip ıslandığım, ‘ip’ine tutunduğum, ‘kül’ diye oyalandığım, ‘köz’ünde yandığım kelimeleri ‘ağaç’ diye dikmek istedim. Çoğu burada. Anlamın toprağına kök salmış tutunmuş, kalbin göğüne doğru dal budak büyümekte, çiçeğe durmaktadır.”